Tuğberk Çiloğlu
Son dönemde gerek küresel ekonomide gerekse de Türkiye ekonomisinde önemli gelişmeler yaşandı, yaşanıyor. Bu gelişmelerin temel belirleyicileri ise pandemi süreci, merkez bankalarının kararları, makroekonomik dinamikler ve uluslararası siyaset oldu. Gelin, son dönemden yaşanan bu gelişmeleri beraber analiz edelim.
Öncelikle küresel ekonomik gelişmelerden başlayalım. Pandemi süreciyle birlikte gerek ABD ekonomisi gerekse de Euro bölgesi ekonomisi ciddi olarak daraldı. Bu noktada dikkat çeken nokta ABD’nin 1947 yılından beri tarihindeki en yüksek daralma rakamına imza atması oldu: ABD ekonomisi 2020’nin ikinci çeyreğinde %31,4 daraldı. Bu daralma Euro bölgesindeki daralma ile birleşince gerek Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) gerekse de Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) geniş çaptaki faiz indirimleri ve ek parasal genişlemeleri de kaçınılmaz oldu.
Bu süreçten doğal olarak enerji fiyatları da doğrudan etkilendi. Pandemi nedeniyle oluşan küresel talep yetersizliği nedeniyle petrol fiyatlarında önemli düşüşler görüldü. Petrol fiyatlarında yaşanan bu düşüş özellikle gelişmiş ülkelerde enflasyon üzerinde ciddi bir baskı unsuru oluşturdu ve gerek ABD’de gerekse de Euro bölgesinde enflasyonda önemli düşüşler görüldü. Euro bölgesi enflasyonundaki düşüş özellikle dikkat çekti. Euro bölgesinde Eylül ayında yıllık enflasyon – %0,3 ile Ocak 2015’den beri en düşük düzeyini gördü, kısacası fiyatlar genel düzeyi düşerek deflasyon gerçekleşti.
Fiyatlar genel düzeyinde yaşanan söz konusu düşüşün önümüzdeki dönemde gerek FED’in gerekse de ECB’nin parasal genişleme programları üzerinde önemli etkileri olacaktır. Enflasyon aşağı doğru baskılandıkça söz konusu merkez bankalarının parasal genişleme yapma eğilimleri de artacaktır. Gerek ABD’de gerekse de Euro bölgesinde ikinci çeyrekte görülen olumsuz büyüme rakamları üçüncü çeyrekte yerine yavaş yavaş toparlanmaya bıraktı. Zaten gerek OECD gerekse de Fitch gibi kuruluşlar da 2020 yılı için dünya ekonomisinde daralma tahminlerini azaltırlarken 2021 büyüme büyüme tahminlerini artırdılar.
Tüm bu gelişmeler gelişmiş ülke merkez bankalarının genişlemeci politikalarının şimdilik etkisini gösterdiğini gösteriyor. Bu noktada gerek emtia fiyatları gerekse de gelişmekte olan ülkelerin durumlarına etki edecek önemli faktörlerden biri de FED ve ECB’nin nispi parasal genişleme hızları olacak. Bir başka deyişle, her iki merkez bankası da genişleme yaparken hangisinin daha büyük oranda genişleme yaptığı önem kazanacak. Neden mi?
Geçtiğimiz süreçte Eylül ayından beri gerek uluslararası altın fiyatlarının gerekse de diğer emtia fiyatlarının düşmesinin önemli nedenlerinden birisi Dolar endeksinde yaşanan yükseliş oldu. 2020 Mart-Eylül arası ‘’küresel pandemi riski’’ algısı ile dolardan bağımsız olarak yükselen Altın fiyatları, Eylül ayı itibariyle yeniden doların değeri ile korele hareket etmeye başladı. Bu bize şunu gösteriyor: Eğer altın ve diğer emtia fiyat hareketlerindeki bu algı devam ederse, yani söz konusu emtia fiyatları doların değerine göre belirlenmeye devam ederse önümüzdeki süreçte Dolar endeksinin alacağı değer emtia fiyatları bakımından oldukça belirleyici olacaktır.
Eğer önümüzdeki aylarda ECB, FED’den daha yüksek bir parasal genişlemeye imza atarsa Amerikan doları Euro’ya karşı değer kazanacaktır ve bu da emtia fiyatlarını daha da aşağı çekecektir. Karşılıklı etkileşimin sonucu olarak emtia fiyatlarındaki düşüş ise küresel enflasyonu daha çok aşağı yönde baskılayacaktır. Tersi bir senaryoda, yani FED’in ECB’ye göre daha yüksek bir parasal genişleme yapması durumunda ise Euro, Amerikan dolarına karşı değer kazanacaktır ve bu da emtia fiyatlarını yukarı çekecektir. Bu durum ise küresel enflasyonu yukarı yönde baskılayacaktır. İlk senaryonun gerçekleşmesi durumunda her iki merkez bankası da daha çok parasal genişleme yapma eğiliminde olacakken ikinci senaryonun gerçekleşmesi durumunda ise söz konusu merkez bankalarının parasal genişleme eğilimleri azalacaktır. Fakat şu unutulmamalıdır: Hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin sonuçta parasal genişlemelerin enflasyon üzerinde yukarı yönde baskısı olacaktır.
Hangi senaryonun gerçekleşeceği henüz belli olmamakla birlikte FED ve ECB’nin son dönemdeki bazı hamle ve açıklamaları yön gösterici olabilir. Örneğin son dönemde ECB başkanı Lagarde, değerli Euro’nun enflasyon üzerindeki olumsuz etkisinden rahatsız olduklarını açıklamıştır. Bu, ECB’nin Euro’yu değersizleştirmek için daha fazla parasal genişleme yapabileceğine işarettir. Öte yandan FED ise 2023 sonuna kadar faizlerin mevcut seviyelerde kalmasını hedeflemektedir. Yani FED, en azından 2023 sonuna kadar mevcut genişlemeci pozisyonunu sürdürecek demektir.
Türkiye ekonomisinde ise son dönemde gerçekleşenler dikkat çekicidir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) politika faizini son toplantıda yükseltmemesi, bunun yerine gecelik Geç Likidite Penceresi (GLP) faizini yükseltmesi döviz piyasasında Amerikan dolarının TL’ye karşı değer kazanması ile sonuçlanmıştır. Kuşkusuz TCMB eğer isterse piyasa fonlamasını politika faizi yerine gecelik faiz ve GLP ile yapıp Ağırlıklı Ortalama Fonlama Faizi’ni (AOFM) yukarı çekebilecektir. Bu da Doların aşağı yönde baskılanması için önemli bir unsur olabilir. Fakat son toplantı sonrası döviz piyasasında yaşanan hareketlilik, piyasa algısının ağırlıklı olarak politika faizi değişimi üzerinde odaklandığını göstermiştir.
Önümüzdeki dönemde Dolar/TL’yi belirleyecek temel unsurlar TCMB’nin sonraki toplantılarında politika faizi ile ilgili alacağı kararlar ve iç/dış siyasi gelişmeler olacaktır. Özellikle Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile yaşanan gerginlik, Suriye politikası, Azerbaycan Ermenistan çatışması ve iç politikada erken seçim tartışmaları büyük bir olasılıkla Dolar/TL’yi etkileyecek unsurlardan olacaktır.
Görüşmek üzere.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.
Mail adreslerim: utugberk@gmail.com utugberk@hotmail.com