Çarşamba , 4 Aralık 2024
En Son Yazılar

İKTİSAT POLİTİKASI VE ALTERNATİF MALİYET

Tuğberk Çiloğlu

Sinemaya gitmek için evden çıktınız.  Yolda giderken, uzun zamandır okumak istediğiniz bir romanın kitabevinde satıldığını gördünüz. Sinema biletinin ve kitabın satış fiyatı aynı; 20 TL. Tesadüfe bakın ki, cebinizde de 20 TL var. Şimdi, sinemaya gitmekten vazgeçip kitabı satın alırsanız, bunun size maliyeti gidemediğiniz sinema olur. Aynı şekilde, kitabı satın almayıp sinemaya giderseniz, bunun maliyeti ise alamadığınız kitap olur. Oldukça basit. İşte, bu maliyetin adı alternatif maliyet, diğer adıyla fırsat maliyeti. Peki, bu konunun iktisat politikasıyla ne ilgisi var? Gelin, güncel örneklerle açıklayalım.

İlk örnek yurt dışından olsun. Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz günlerde İsviçre Merkez Bankası (Swiss National Bank; SNB) ani bir karar vererek Euro/Frank paritesinin 1,20 sınırını kaldırdı. Bu olayın arka planına bakalım. Kriz zamanlarında yatırımcılar genellikle riskli varlıklardan kaçarlar ve güvenli finansal aktiflere yönelirler. 2008 Krizi sırasında da aynısı yaşandı ve varlıklarının erime riskinden kaçan yatırımcılar ellerindeki fonlarla dünyanın en güvenilir para birimlerinden biri olan İsviçre Frangına yöneldiler. Dolayısıyla bu süreçte frank çok ciddi boyutlarda Euro’ya ve diğer önemli para birimlerine karşı değer kazandı. Başka bir deyişle, Euro/Frank paritesi düştü. Frangın değer kazanması sonucunda tahmin edebileceğiniz gibi İsviçreli ihracatçıların Euro cinsinden üretim maliyetleri arttı. Bu durum ise doğal olarak dış ticaret dengelerini olumsuz etkiledi. SNB bu sürece 2011 yılının Eylül ayına kadar tahammül edebildi. Tarihler 6 Eylül 2011’i gösterdiğinde ani bir kararla piyasaya ciddi miktarda frank sattı ve böylece frangın değerini düşürdü. En önemlisi, Euro/Frank paritesinin düşebileceği en alt noktayı da 1,20 olarak belirledi. Basitçe açıklamak gerekirse, piyasalarda frank talebi artıp Euro/Frank paritesinde aşağı yönlü baskı oluştukça piyasaya frank sattı, euro aldı. Böylece 1,20 sınırını korudu.

Bu sınırı korumak, SNB için oldukça maliyetli oldu. Piyasaya milyarlarca frank sattı, karşılığında ciddi miktarda döviz aldı (Euro vd.). Bu, çok ciddi bir rezerv birikim maliyeti demek. Geçtiğimiz gün alınan ani karara ne sebep oldu? Yani, bu sınır politikası neden bitti? 22 Ocak tarihinde Avrupa Merkez Bankası (ECB) çok büyük bir olasılıkla yüklü bir tahvil alım programı açıklayacak. Yani, piyasalardan tahvil alacak, karşılığında Euro satacak. Bu durum ise Euro arzını artıracak. Şimdiye kadar milyarlarca frank satarak frangın değerlenmesini önleyen SNB, eğer bu 1.20 sınır politikasından vazgeçmeseydi 22 Ocak’tan sonra daha çok frank satmak zorunda kalabilirdi. Yani, SNB’nin rezerv birikim maliyeti daha da artabilirdi. Büyük olasılıkla SNB yöneticileri bu olasılığı gördü ve revalüasyona gitti. Kararın açıklanmasının ardından Euro/Frank paritesinde ciddi düşüşler görüldü, Frank çok değer kazandı.

İşte tam bu noktada alternatif maliyet kavramı devreye giriyor. Artık bu noktadan sonra SNB Frankın değerini düşük tutmak için piyasaya frank satmak zorunda değil. Bunun yerine negatif faiz uygulamasını tercih ettiler. Artık parasını Frankta tutmak isteyenler -%0,75 ödeyecekler. Fakat sonuçta Frank değer kazandı. Bu durumdan en çok zarar görecek olan ise İsviçreli ihracatçılar. SNB’nin bu kararı almasının, yani rezerv birikim maliyetlerinden kurtulmasının alternatif maliyeti, zarar görecek olan İsviçreli ihracatçılar. Şimdiye kadar ise SNB, ihracatçılarını korumak için çok ciddi miktarlarda Frank satmak zorunda kalmıştı. Gördüğünüz gibi, birinin kazancı, diğerinin kaybı.

Bir diğer örneği ise ülkemizden verebiliriz. Bildiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) izlediği kur politikası, yurt içinde dövizin fiyatı üzerinde etkili oluyor. TCMB’nin döviz kurlarını artırmak için piyasaya TL sattığını ve karşılığında döviz aldığını düşünelim.  Böyle bir durumda ne olur? Dövizin fiyatı artacağı için ihracatçılar daha yüksek karlar elde ederken, ithalatçılar ithal ettikleri ürünlere  daha çok para ödemek zorunda kalırlar. Ayrıca, tüketiciler de ithal malları daha pahalıya almak zorunda kalırlar. Gördüğünüz gibi, ihracatçıların mevcut durumlarını iyileştirmenin alternatif maliyeti, ithalatçıların ve ithal mal kullanan tüketicilerin durumunu kötüleştirmek oluyor. Tersi durumda ise, yani TL’nin değer kazandığı durumda ithalatçıların ve tüketicilerin durumlarının iyileşmesinin alternatif maliyeti, ihracatçıların bozulan durumları oluyor.

Faiz politikasından da bir örnek verebiliriz. TCMB’nin faizleri artırdığını düşünelim. Türkiye’de bankaların bilanço yapısına baktığımızda genellikle aktifler uzun vadeli iken, pasifler kısa vadeli. Yani, bankalarımız kısa vadeli mevduatla borçlanıp uzun vadeli kredi veriyor. Faizlerin arttığı bir ortamda bankalar krediyi uzun vadeli verdikleri için verdikleri kredinin faizini kolay kolay artıramazlar. Fakat zaten kısa vadeli borçlandıkları mevduat sahiplerinin rakip bankalara gitmesini önlemek için, mevduat faizini artırmak zorunda kalırlar. Yani, faizlerin artması bu kanaldan bankaları olumsuz etkiler. Bir diğer kanal ise tahvil/bono kanalı. Bankaların aktiflerinde yüklü miktarda hazine bonosu portföyü var. Faizlerin artması demek, bu hazine bonolarının da faizinin artması demek. Dolayısıyla, bonoların değer kaybetmesi demek. Bankalar bu kanaldan da zararlı çıkar.

Faizlerin arttığı bir ortamda bankadan yeni kredi çekip yatırım yapmak ya da ihtiyaçlarını karşılamak isteyenler ise doğal olarak daha yüksek faiz maliyetleriyle karşı karşıya kalırlar. Yani kredi kullanmak isteyenleri yüksek faiz olumsuz etkiler. Fakat, mevduat sahipleri yüksek faizlerden olumlu etkilenen taraf olur. Mevduat sahiplerinin geliri artar. Ayrıca, faizlerin artması yurtiçi tasarrufların da artmasını sağlar ve böylece Türkiye’nin dış finansmana olan bağımlılığını da uzun vadede azaltır. Gördüğünüz gibi, mevduat sahiplerinin gelirinin ve yurt içi tasarrufların artmasının alternatif maliyeti, bankaların ve kredi kullananların durumlarının kötüleşmesi olur.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Fakat hangi örneği verirsek verelim, iktisat politikasının bir tercihler bilimi olduğunu görürüz. Ekonomik dünyada, birinin kazancı diğerinin kaybı. Hangi tercih yapılırsa yapılsın, birileri karlı, birileri ise zararlı çıkar. Yaptığınız tercihlerin alternatif maliyetinin düşük olması dileğimle, görüşmek üzere.

Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.

Mail adreslerim: utugberk@gmail.com  utugberk@hotmail.com

 

Okudunuz mu?

KÜRESEL KONJONKTÜR VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

Tuğberk Çiloğlu Küresel ekonomide 2020 yılı başından beri etkili olan pandemi süreci, kendi içinde yaşadığı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Translate »