Tuğberk Çiloğlu
Ekonomide gerçekleşen herhangi bir olay için ”iyidir” veya ”kötüdür” gibi ifadeler kullanmak eksik ve yanıltıcı olabilir. Çünkü kısa vadede olumlu etkiler doğuran olumlu bir olay uzun vadede olumsuz etkiler doğurabilir. Aynı şekilde kısa vadede olumsuz gibi görünen bir olay da uzun vadede olumlu sonuçlar doğurabilir. Bu durumu pek çok örnek vererek açıklamak mümkün.
Örneğin döviz kurlarını ele alalım. Varsayalım ki TL hızlı bir şekilde değer kaybetsin ve Dolar değer kazansın. Kısa vadede baktığımızda bu tür bir olayın pek çok olumsuz etkisi olur. Ülkemizin çok ciddi bir dış borcu var. Bu borçların çok büyük bir kısmı da özel sektörün. Ani bir döviz kuru yükselişi pek çok şirketi zor durumda bırakabilir. Bu şirketler işçi çıkartmak zorunda kalabilir, ekonomi küçülebilir. Gördüğünüz gibi bunlar olumsuz etkiler. Peki ya uzun vadede ne olur? Döviz kurlarındaki yükseliş sonucu Türkiye’de üretilen mal ve hizmetler yabancılar için ucuz, yabancı ülkelerde üretilen mal ve hizmetler ise Türkiye için pahalı hale gelir. Bunun sonucunda ihracatımız artarken ithalatımız azalır ya da artış hızı yavaşlar. Böylece cari işlemler açığı önemli bir ölçüde azalır. Peki ya sonra? Film devam eder.
Cari açığın kapanması ya da azalması ekonomi için kuşkusuz olumlu bir şey. Fakat bunun farklı boyutlarda yansıması olur. Döviz kurlarının artması, ithalatın azalması aynı zamanda iç tüketimin de azalması demek. Zaten böyle bir durumda ithalatın azalmasının nedeni de iç tüketimin azalması olur. Tüketimdeki azalış ülkemizin vergi gelirlerini olumsuz etkiler. Neden mi? Ülkemizde vergi gelirlerinin büyük bir kısmı dolaylı vergilerden oluşuyor. Yani, ”harcamalardan” alınan vergiler. Bu vergilerin en önemlileri ise bildiğiniz gibi KDV ve ÖTV. Tüketimdeki bir azalma bu vergi gelirlerini de azaltır. Bu durum ise bütçe açığını artırır. Gördüğünüz gibi, cari açığın azalması bütçe açığında bir artışı beraberinde getirir. Hangisini tercih edersiniz?
Bir başka örnek verelim. Son zamanların popüler konusu; petrol fiyatları. Petrol fiyatlarındaki düşüş Türkiye’yi olumlu mu etkiler yoksa olumsuz mu? Aynı yaklaşımla bir cevap vermeye çalışalım. Petrol fiyatlarındaki bir düşüş kısa vadede ülkemizin ithalat maliyetlerini düşürür. Petrolü ithal ettiğimize göre, daha az dövizle daha çok petrol satın almamızı sağlar. Yani bir yandan cari işlemler açığını düşürürken diğer yandan ekonomiyi canlandırır. Çift katlı bir olumlu etki var. Peki ya sonra ne olur? Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, petrol ihracatı gelirine bağlı olan Rusya ve Ortadoğu ülkeleri Türkiye’nin önemli ihracat pazarlarından. Yani petrol ihraç eden ülkeler aynı zamanda Türkiye’nin müşterisi. Dolayısıyla petrol fiyatlarındaki düşüş bu ülkelerin ekonomik büyümelerini sekteye uğratabilir, dolayısıyla tüketimlerini azaltabilir. Böyle bir durumda ise Türkiye’nin bu ülkelere yaptığı ihracat önemli bir ölçüde azalabilir. Apaçık bir olumsuz etki. Dahası da var.
Petrol fiyatlarının düşmesi demek, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) tüketimin artması demek. Tüketimin artması demek ABD’nin daha hızlı bir şekilde büyümesi demek. Böyle bir durumda ise ABD’de zaten düşmüş olan işsizlik daha da düşer. Tüm bunların sonucu ise Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faiz artırım sürecine daha erken başlaması olur. Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, FED ‘in faiz artırım sürecine başlaması, uluslararası sermayenin ülkemizden hızla çıkmasına neden olabilir. Bunun devamında ise neler olur rahatlıkla tahmin edebilirsiniz. Gördüğünüz gibi, petrol fiyatlarının düşmesinin uzun vadede böyle olumsuz sonuçları da olabilir.
Son örneğimiz ise Avrupa olsun. Avrupa’da ekonomiler durgunluk ve deflasyon tehdidi altında. Avrupa Merkez Bankası (ECB) bu tehditten kurtulmak için parasal genişleme programı başlattı. Eğer bu programdan istedikleri sonucu alamazlarsa daha da büyük bir parasal genişlemeye gidebilirler. Şu soruyu soralım: Bu durum Türkiye için iyi mi değil mi? Avrupa, Türkiye’nin birincil ticaret ortağı. Bir başka deyişle, Türkiye’nin en büyük müşterisi Avrupa. Eğer parasal genişleme programı başarıya ulaşırsa şu an durgunluk içerisinde olan Avrupa ekonomisi canlanacak, iç tüketimleri artacak. Böyle bir durumda ise ülkemizin Avrupa’ya olan ihracatı artar. Yani iyi bir sonuç doğmuş olur. Fakat ekonomi çok boyutlu bir organizma. ECB’nin parasal genişleme yapması demek, Euro arzının ciddi bir şekilde artması demek. Önümüzdeki süreçte FED ‘in faiz artırımına gideceğini düşünürsek Euro arzı artarken Dolar arzı azalacak. Böyle bir durumda ise Euro, Dolar’a karşı değer kaybedecek. Bu ülkemiz için kötü. Neden mi? Euro’nun değer kaybetmesi demek ülkemizin Avrupa’ya yaptığı her 1 Euro’luk ihracat karşılığı daha az Dolar elde etmesi demek. Ülkemizin dış borçları ve yaptığı ithalat ağırlıklı olarak Dolar cinsinden. Doların değer kazanması demek ülkemizin ithalat maliyetlerinin artması demek. Borçlarımızın TL cinsinden karşılığının artması da yanında hediyesi oluyor. Gördüğünüz gibi, kısa vadede olumlu gibi görünen ECB’nin parasal genişleme hamlesi, uzun vadede olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Ekonomi böyle bir şey. Her şey birbiriyle sürekli olarak etkileşim içerisinde. Bugünün doğrusu yarının yanlışı, bugünkü yanlış ise belki de yarın bir doğru. Bizlere düşen, her zaman dilimini kendi şartlarına göre değerlendirmek ve o şartlara göre çözümler üretmek. Evren daima dinamik. Ekonomi de Evren’in bir parçası, ondan ayrı değil. O zaman en mantıklı olan, ekonomik olayların iyi veya kötü yanlarını mutlaklaştırmak yerine evrenin dinamizmini ekonomik olaylara da uygulamak, statik bakış açısını terk etmek. Herkese iyi hafta sonları.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.
Mail adreslerim utugberk@hotmail.com utugberk@gmail.com