Perşembe , 21 Kasım 2024
En Son Yazılar

KÜRESEL KONJONKTÜR VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

Tuğberk Çiloğlu

Küresel ekonomide 2020 yılı başından beri etkili olan pandemi süreci, kendi içinde yaşadığı dönüşümlerle yine dünya ekonomisini ve finansal piyasaları büyük ölçüde şekillendirmeye devam ediyor. Yaşanan bu gelişmeler hiç kuşkusuz ülkemiz ekonomisini de yakından ilgilendiriyor, etkiliyor. Pandemi sürecinde yaşanan değişimler doğrudan ekonomiye yansıdığı için, ekonomi politikalarının da proaktif bir şekilde dizayn edilip uygulanması gerekiyor. Gelin, pandemi sürecinde yaşanan önemli değişimleri ve bunun ülkemiz ekonomisine olan etkileri bağlamında uygulanması gereken ekonomi politikalarını analiz edelim.

Bilindiği gibi 2020 yılı ilk çeyreğinden itibaren etkisini hızla artırıp tüm dünyada etkili olan pandemi süreci nedeniyle, küresel ekonomi büyük bir talep ve arz şoku yaşadı. Yaşanan zorunlu karantina nedeniyle tüketim ve yatırım harcamaları dünya çapında büyük oranlarda düştü, küresel ticaret hacmi de bu süreçten çok olumsuz etkilendi. Sonuç olarak gerek gelişmiş, gerekse de gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde ekonomiler ciddi olarak daraldı, işsizlik oranları arttı.

Tüm bu olumsuz gelişmeler karşısında özellikle gelişmiş ülkelerin merkez bankaları çok geniş çaplı parasal genişleme programları uygularken, pek çok ülkenin kamu maliyesinde de genişlemeci politikalar uygulandı, halen de söz konusu genişletici politikalar uygulanıyor. Pandemi sürecinin bu aşamasında, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler bu süreçten çift yönlü etkilendi.

Söz konusu süreçte reel olarak tüketim ve yatırım harcamaları daralırken ve küresel ticaret hacmi olumsuz etkilenirken, gelişmiş ülke merkez bankalarının büyük çaptaki parasal genişlemeleri sayesinde pandemi kaynaklı küresel bir finans krizi görülmedi. Bir nevi, yaşanan parasal genişleme pandemi sürecinin reel ekonomik krizle sınırlı kalmasını sağladı, söz konusu sürecin finansal piyasalara çok fazla zarar vermesine engel oldu. Bu sayede, gelişmekte olan ülke kurlarında ve sermaye piyasalarında en azından pandemi kaynaklı büyük çöküşler görülmedi. Eğer söz konusu dönemde gelişmiş ülkelerin merkez bankaları parasal genişleme programlarına imza atmasaydı, pandemi süreci nedeniyle finansal piyasalarda risk alma iştahında yaşanan ani düşüş, ciddi bir küresel finansal krizi tetikleyecekti. Bu anlamda gelişmekte olan ülkeler, ciddi bir krizden korunarak bu açıdan pozitif etkilendi.

Söz konusu dönemde yaşanan büyük parasal genişlemeler, her ne kadar küresel bir finansal çöküşü engellese de, özellikle emtia fiyatlarının düşmesine engel olamadı. Çünkü başta petrol olmak üzere önemli endüstriyel emtialara olan talep, pandemi nedeni ile çok hızlı bir şekilde düştü. Özellikle emtia ihracatçısı olan gelişmekte olan ülkeler, pandeminin kendi ülkelerinde yarattığı talep çöküşünün de etkisiyle önemli reel daralmalar ve işsizlik artışları yaşadı. Gelişmekte olan ülkeler bu açıdan ise negatif etkilenmiş oldu.

Bu dönemde Türkiye’de de sürecin düşük hasarlı atlatılması için çeşitli ekonomi politikaları uygulandı, fakat ne yazık ki uygulanan politikalar yeterli olmadı, özellikle düşük gelirli kesim süreçten oldukça olumsuz etkilendi. Kuşkusuz, pandemi dışındaki Türkiye’nin iç sorunları da bunda etkili oldu.  Fakat artık dünyada pandemi sürecinde yavaş yavaş yeni bir dönemin belirtileri ortaya çıkmaya başladı, yeni koşullar ortaya çıkmaya başladı. Nasıl mı?

Dünya çapında yapılan aşı çalışmaları bir süredir sonuç vermeye başladı ve aşılama çalışmaları hızlı bir şekilde başladı. Pek çok ülkede nüfus hızlı bir şekilde aşılanmaya devam ediyor, ve bu hız giderek artacak gibi görünüyor. Buna ek olarak, pek çok ülkede pandemi sürecinin hafiflemesiyle birlikte iktisadi faaliyet yeniden az da olsa canlanmaya başladı. Her önemli gelişme için olduğu gibi, finansal piyasalar da bu gelişmeyi fiyatlamaya başladı. Bu gelişmeye bağlı olarak, dünya çapında enflasyon beklentileri yükselmeye başladı ve emtia fiyatları yükselişe geçti. Bunlara bağlı olarak ise özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) devlet tahvillerinin faizleri yükselmeye başladı. Neden mi?

Yükselen emtia fiyatları ve enflasyon beklentileri, tüm dünyada olduğu gibi ABD’de de etkili oldu.  Finansal yatırımcılar enflasyon beklentileri yükseldiği için ellerindeki sabit getirili menkul kıymetleri satmaya başladılar. Çünkü, enflasyonun yükseldiği bir ortamda tüm sabit getirili menkul kıymetlerin reel getirisi azalır. Buna bağlı olarak, ABD devlet tahvillerinde önemli satışlar görüldü ve tahvillerin fiyatı düştü. Tahvillerde bilindiği gibi fiyat ve faiz oranı ters yönlüdür. Buna bağlı olarak, ABD devlet tahvillerinin faiz oranları yükseldi.

Bu etkinin dışında ilginç bir etki daha gerçekleşti. Dünya çapında enflasyon beklentilerinin yükselmesi, orta vadede gelişmiş ülke merkez bankalarının uyguladıkları parasal genişleme programlarının günün birinde azalmaya başlayacağı ve en sonunda biteceği algısını yarattı. Söz konusu bitiş tarihi elbette çok da yakın bir tarih değil, fakat yine de aşılama çalışmaları, küresel iktisadi faaliyetteki kısmi yeniden toparlanış finansal piyasalarda bu algının oluşması için yeterli oldu. Parasal genişlemenin bitmesi demek, elbette faiz oranlarının yukarı yönde baskılanması anlamına geliyor. Piyasalar da günün birinde faizlerin yeniden yükselişe geçeceğini düşünerek hisse senedi piyasalarında da satışlara başladı ve bu süreçten hisse senetleri de olumsuz etkilendi.

ABD devlet tahvillerinin faiz oranı, özellikle 10 yıl vadeli tahvillerin faiz oranı dünya tahvil piyasası için çok önemli bir gösterge niteliğindedir. ABD devlet tahvillerinin faizinde yaşanan yükseliş, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde ciddi bir faiz artışı baskısı yarattı. Buna ek olarak, ABD hisse senedi borsalarında yaşanan düşüşler de gelişmekte olan ülkelerin borsalarını olumsuz etkiledi.

Tüm bunlar, son dönemde pek çok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ulusal para biriminde değer kayıplarına neden oldu, dövizin fiyatı yükseldi. Konuyu Türkiye özelinde değerlendirirsek, tahvil piyasasında, hisse senedinde ve döviz kurlarında yaşanan son gelişmelerin sebebi sadece yukarıda analiz edilen pandemi kaynaklı süreçler değil. Pandemi sürecinin yanında, pek çok Türkiye’ye özel durum da yaşanan volatiliteye sebep oluyor. Nasıl mı?

Özellikle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)’nın net döviz rezervlerinin çok düşük seviyelere inmiş olması ve bunun yanında önümüzdeki bir yıl içerisinde ödenmesi gereken ciddi döviz cinsinden dış borç ödemelerinin olması Türkiye ekonomisinin finansal kırılganlığını artıran çok önemli unsurlar.  Bu noktada, kısa vadede hızlı ve etkili bir şekilde uygulanacak acil bir ekonomi politikası bileşimine ihtiyacımız var.

 

 

Türkiye bu noktada, çok hızlı bir şekilde şu üç politikayı uygulamalıdır: Sıkı para politikası, genişletici maliye politikası ve etkin bir şekilde denetlenen selektif kredi politikası. TCMB zaten bir süredir önemli ve doğru adımlar atarak sıkı bir para politikası uygulamaya başlayıp faiz oranlarını artırdı. TCMB’nin bu politikasını istikrarlı bir şekilde devam ettirmesi ve yaşanabilecek olası şoklar karşısında çekinmeden faiz oranlarını artırmaya devam etmesi gerekiyor. Uygulanan sıkı para politikası ve yükselen faiz oranları ülkemizin kısa vadede ihtiyacı olan dövizi bulması noktasında oldukça faydalı olacaktır ve döviz kurlarında aşırı yükselişleri engelleyecektir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, ülkemizin acil sorunlarından biri döviz rezervlerimizin az olması. Bu noktada, etkin bir şekilde yurtdışından gelen döviz TCMB tarafından istikrarlı döviz alım ihaleleri ile satın alınmalıdır ve bu şekilde etkin rezerv artışı sağlanmalıdır. TCMB bu işlemi yaparken mecburen piyasaya TL satacaktır. Piyasadaki fazla TL ise istenmeyen bir şekilde faiz oranlarının düşmesine neden olabilir. Bu riske karşılık TCMB sterilizasyon politikası ile piyasadaki TL’leri satın alıp karşılığında devlet tahvili satmalıdır. Bunun bir diğer faydası, piyasada iç hareketler ile istikrarsızlık yaratma olasılığı olan fazla dövizin ve TL’nin TCMB kontrolüne geçtiğinde bu riskin bertaraf edilmesi olacaktır. Çünkü yerli ekonomik birimlerin elindeki TL ve döviz hızlı bir şekilde birbirine çevrildiğinde, iç piyasada zaten kritik bir dönemde istenmeyen fiyat hareketlerine neden olabilir.

Devletin borçlanmasını gerçekleştiren Hazine ve Maliye Bakanlığı, zaten TCMB aracılığı ile iç piyasaya devlet tahvili satışı yapmaktadır. TCMB’nin sterilizasyon politikası bu noktada Hazine’nin borçlanma politikası ile eşgüdümlü yürütülebilir. Ayrıca, genişletici bir maliye politikası için zaten iç borçlanmaya ihtiyaç duyulacaktır.

Genişletici maliye politikasının gerekliliği, sıkı para politikasının ve yüksek faiz oranlarının yan etkilerini ortadan kaldırma veya hafifletme noktasında oldukça gereklidir. Genişletici maliye politikası ile, yüksek faize bağlı olarak azalan tüketim ve yatırım harcamaları kompanse edilebilir, devlet kendi yapacağı harcamalar ile iktisadi faaliyeti artırıp işsizliğin artmasını engelleyebilir.

Bunun yanı sıra, yüksek faiz oranlarına bağlı olarak özellikle yatırım kredilerinde yaşanacak düşüş ekonomiyi olumsuz etkileyebilir. İşte bu noktada, selektif kredi politikası devreye sokularak merkez bankası veya kamu bankaları aracılığı ile katma değeri yüksek, iktisadi faaliyeti canlandırma kapasitesi yüksek olan, özellikle ithalata ve dolayısıyla dış kaynağa bağımlılığı azaltabilecek kritik sektörlere düşük faiz oranlarından kredi verilebilir. Böylece, yüksek faizden kaynaklanan durgunluk da bir nebze olsun hafifleyecektir. Bu noktada, özel sektöre verilecek krediler kesinlikle tüm siyasi etkilerden uzak, bağımsız kurulların etkin denetimine bağlı, gerçekten de etkili olacak şekilde dizayn edilmelidir.

Yukarıda analiz edilen bu üç kısa vadeli ekonomi politikası etkin bir şekilde uygulandığında, ülkemiz ekonomisinin bu süreçten en az hasarla çıkması sağlanacaktır. Bu süreç atlatıldıktan sonra, uzun vadeli yapısal reformlara ağırlık verilebilir.

Görüşmek üzere.

 

Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.

 

Mail adreslerim: utugberk@gmail.com  utugberk@hotmail.com 

 

 

Okudunuz mu?

EKONOMİDE NELER OLUYOR?

Tuğberk Çiloğlu Son dönemde gerek küresel ekonomide gerekse de Türkiye ekonomisinde önemli gelişmeler yaşandı, yaşanıyor. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Translate »