Tuğberk Çiloğlu
Ekonomik, sosyal, politik ve kültürel davranışların tümü toplumsal ilişkileri meydana getiriyor. Yani, toplumsal ilişkiler tüm bu davranışları kapsıyor. Bu noktada, ekonomik davranışı sosyal, politik ya da kültürel davranıştan tamamen soyutlamak mümkün olmuyor. Toplumun kültürel ya da sosyal boyutunu açıklayan bir teori, çeşitli özellikleriyle ekonomik davranışa da ışık tutabiliyor. Ünlü Fransız düşünür Jean Baudrillard’ın “Simülasyon Kuramı” da çok boyutlu, interdisipliner bir teori.
Jean Baudrillard postmodern felsefenin önemli isimlerinden. Postmodern felsefenin en önemli özelliği, modernizm felsefesinin savunduğu olguları yoğun bir şekilde sorgulaması ve eleştirmesi. Simülasyon Kuramı ise “postmodern çağdaki” toplumsal ilişkileri açıklamaya çalışan bir kuram. Felsefe literatüründe postmodern çağ genel olarak İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem olarak nitelenmekte. Yani, Yirminci Yüzyılın ikinci yarısından günümüze kadar olan dönem postmodern çağı oluşturuyor.
Simülasyon Kuramının özü şu: Nesnelerin ve olguların kendisinden çok, ilk başta onları tanımlamak için kullanılan sembollerin önem kazanması ve bu sembollerin toplumsal ilişkilere hakim olması. Örnek vermek gerekirse, yaşanan önemli bir olayın kendisinden çok, medyada olayın izleyicilere aktarılan şeklinin toplum tarafından “gerçek” olarak algılanması. Baudrillar’a göre bir süre simülasyonlar gerçeğin yerini alır ve bunun sonucunda gerçek-sanal farkı ortadan kalkmaya başlar. Bu kurama göre ekonomide de gerçek yerine simülasyonlar alınıp-satılmaya başlanır, simülasyonlara gerçekmiş gibi piyasa tarafından değer biçilir.
Bu noktada bu kuramla ilgili sormamız gereken ilk soru şu: Simülasyon Kuramı ile bilgi toplumunun oluşturduğu ağ ekonomisi arasında bir bağ kurabilirmiyiz? Simülasyon Kuramı daha önce de belirttiğimiz gibi Postmodern çağ olan İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemle ilgili. Bu dönemin en temel özelliği ise ekonomide giderek dijitalleşmenin öneminin artması ve internet ağları sayesinde toplumsal üretim sürecinde bilginin öneminin giderek artması. Bunu giderek gelişen elektronik ve bilişim endüstrisinden de görebiliriz. Giderek nesnelerin, elektronik cihazların fiziksel donanımı değil, içlerindeki bilgi, yani yazılım önem kazanıyor. Dijital yazılımlar, dijital oyun endüstrisi, sanal gerçeklik yazılımları giderek önem kazanıyor. Bu şunu gösteriyor: Giderek insanların fiziksel aktivitelerinden çok zihinsel/düşünsel aktiviteleri ekonomide ön plana çıkıyor. Bunu programlama dillerinin gelişiminde de görmek mümkün. İlk başta bilgisayar donanımlarına bağlı olarak çalışan makine temelli diller yerine, herkes tarafından rahatlıkla öğrenebilecek olan basit programlama dilleri ortaya çıkıyor. Tüm bunlar postmodern çağın olumlu gelişmeleri. Fakat bir de madalyonun diğer yüzü var.
Madalyonun diğer yüzü için şu soruyu sormalıyız: Simülasyon Kuramı ile günümüz finansal piyasaları arasında nasıl bir bağ kurabiliriz? Finansal krizlerin oluşum süreçlerine baktığımızda krize yol açan temel nedenin genellikle piyasaların fiyatlama davranışlarındaki aşırılıklar olduğunu görüyoruz. İletişim teknolojilerinin gelişmesiyle beraber, bilgisayardan birkaç tuşa basarak çok büyük miktarda fonların bir ülkeden başka bir ülkeye hareket etmesi pek çok fırsatla beraber riski de içinde barındırıyor. Buradaki önemli nokta şu: Finansal piyasalardaki bu ani fon akımlarına ekonomilerin temel göstergelerinden çok, açıklanan verilerin ve piyasa beklentilerine yönelik haberlerin etkili olduğunu görüyoruz.
Finansal yatırımcılar, portföylerinin önemli bir kısmının bulunduğu ülkeye ilişkin bir haber açıklandığında, bu haber o ülke ekonomisinin temel göstergelerini yansıtmasa bile risk-getiri tercihlerinde bir değişime yol açtığı için ani kararlarla fonlarını başka bir ülkeye transfer edebiliyorlar. Döviz kurlarının nasıl değiştiğini analiz ederken bunu görmek mümkün. Sermaye hareketlerinin küreselleşmesiyle beraber döviz kurları uluslararası mal akımlarından çok uluslararası sermaye akımlarından etkilenir hale geldi. Postmodern çağda ilerledikçe döviz kurlarındaki değişimi açıklayan teoriler de mal akımlarından çok fon akımlarını dikkate almaya başladı (Bkz. Portföy Dengesi Teorisi ve Faiz Paritesi Teorisi). Tüm bu yaşananlar Simülasyon Kuramının döviz piyasalarında da geçerli olduğunu gösteriyor. Ekonominin temel göstergeleri “gerçek”, açıklanan kısa vadeli veri ve haberleri “simülasyon” olarak betimlersek bu gerçek ortaya çıkıyor.
Aynı yaklaşımı George Soros ‘un “Dönüşümsellik” teorisinde de görmek mümkün. Dönüşümsellik teorisine göre finansal piyasalarda gerçekle ilgisi olmayan aşırı yüksek ya da aşırı düşük fiyatlar bir süre sonra finansal varlığın “gerçek değerine” de etki etmeye başlar, gerçek değeri de aşağı ya da yukarı yönlü etkiler. Örneğin, bir ülkenin ulusal parası aşırı bir şekilde değer kazanırsa, finansal piyasalarda oluşan yapay bir güven havası o ülkeye yönelik fon girişlerini artırıp temel göstergelerinde kısa süreli de olsa iyileşmelere yol açabilir. Bu iyileşmeler ise o ülkenin ulusal parasının olması gereken “gerçek” değerini de artırır. Simülasyon Kuramını burada da görmek mümkün.
Görüldüğü gibi, dijitalleşen çağ hem olumlu hem de olumsuz özelliklerini beraberinde getirmekte. Ağ ekonomisi bir taraftan “bilgi bazlı” (yazılım vb.) olumlu bir ekonomi inşa ederken diğer taraftan Simülasyon Kuramının da belirttiği gibi sanalı gerçeğin yerine koyarak tehlikeli finansal krizlere de yol açabilmekte. Önemli olan madalyonun iki yüzü arasındaki ayrımın farkına varabilmek. Görüşmek üzere.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.
Mail adreslerim: utugberk@gmail.com utugberk@hotmail.com