Perşembe , 26 Aralık 2024
En Son Yazılar

TÜRKİYE, ABD, AVRUPA VE PARASAL GENİŞLEME

Tuğberk Çiloğlu

Bu hafta içerisinde yurtiçinde ve yurtdışında ülkemiz ve dünya ekonomisinin gidişatı bakımından önem arz eden bazı ekonomik veriler açıklandı. Her zaman olduğu gibi, bu veriler birbirleri ile yakından bağlantılı. Bir yerde açıklanan bir veri, başka bir yerde açıklanan verinin içeriğini ve etkisini de belirliyor. Dolayısıyla bu durum bize ekonomik olay ve olguları bütünsel bir bakış açısıyla değerlendirme zorunluluğu getiriyor. Haydi başlayalım.

İlk olarak Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı enflasyon verisi ile başlayalım. Ekim ayında aylık enflasyon beklentilerden yüksek gelerek %1,90 seviyesinde gerçekleşti. Yani, ülkemizde fiyatlar genel seviyesi bir ayda %1,90 arttı. Yıllık enflasyon da yine beklentilerden yüksek gelerek %8,96 seviyesinde gerçekleşti. %8,96’lık fiyat artışı Ekim 2013- Ekim 2014 döneminde gerçekleşti. Peki ya birikimli enflasyon? 2013 yılı Aralık ayı sonundan 2014 Ekim sonuna kadar fiyatlar genel seviyesi %8,45 arttı. Şimdi, gelelim kritik soruya. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) politika faiz oranı kaç? Cevabı hemen verelim; %8,25. Dikkat ettiyseniz bu faiz oranı yıllık enflasyon oranı olan %8,96’nın altında. Bu durum sürdürülebilir değil. Ülkemiz, hepimizin bildiği gibi oldukça büyük oranlarda cari işlemler açığı veren bir ülke. Yani, Türk ekonomisinin kendi kendini çevirmesi, yoluna devam edebilmesi için yurtdışından her yıl ciddi miktarlarda döviz bulması gerekiyor. Peki, yurtdışındaki bu fonların sahipleri Türkiye’ye hangi amaçla döviz getirir? Tabii ki de yüksek getiri elde etme amacıyla. Eğer faiz oranlarımız uzun bir süre daha düşük kalmaya devam ederse yurtdışından fon bulmakta zorluk çekebiliriz. Ayrıca, önceki yazılarımda da pek çok kez bahsettiğim gibi, yurtiçi tüketimimizi frenleyip, tasarruflarımızı artırmamız için faiz oranlarının enflasyonun üstünde olması gerekiyor.

Dikkat çekmek istediğim bir başka yurtiçi veri TCMB’nin açıkladığı Konut Fiyat Endeksi. Veriler biraz geriden geliyor. Türkiye genelinde konut fiyatları Ağustos ayında Temmuz ayına göre %1,31 arttı. Yıllık olarak ise konut fiyatları Ağustos 2013-Ağustos 2014 döneminde %15,22 arttı. Ağustos’ta  metrekare başına düşen fiyat ise 1448,34 TL olarak gerçekleşti. Gördüğünüz gibi, bu rakamlar konut fiyatlarında ciddi artışların meydana geldiğini gösteriyor. Peki, bu artışlar sürdürülebilir mi? Bu nokta tam bir muamma. Hepimizin bildiği gibi, Amerikan Merkez Bankası (FED) faiz artırımı için zamanını bekliyor. FED faiz artırımını gerçekleştirdiğinde, ülkemiz de dahil olmak üzere pek çok gelişmekte olan ülkede faizler yükselişe geçmek zorunda kalabilir. Kuşkusuz, böyle bir durumda konut kredisi faizleri de ciddi oranlarda yükselebilir. Bunun sonucunda konut talebi ne olur? Talep azalırsa ne kadar azalır ve konut fiyatlarını hangi ölçüde etkiler, şimdiden bir şey söylemek zor.

Gelelim ABD’ye. ABD’de tahmin edebileceğiniz gibi yine ilginç gelişmeler var. Eylül ayında ABD, 43,03 Milyar Dolar ticaret dengesi açığı verdi. Beklentiler ise bu açığın 40 Milyar Dolar civarında gerçekleşeceği yönünde idi. Bu sonucun nedeni, ABD’nin ihracatının Eylül ayında bir miktar gerilemiş olması. Bu gerileme nereden kaynaklanıyor? Öncelikli neden Avrupa’daki durgunluk olarak gösterilebilir. Bunun yanında diğer neden ise Amerikan Dolar’ındaki son zamanlardaki değer kazancı. Bildiğiniz gibi, Dolar’ın değer kazanması demek ABD’nin ihracat avantajının zarar görmesi demek. FED bu duruma nasıl bir tepki verir? Şimdilik belirsiz. Ekim ayında ABD özel sektör istihdamı ise beklentilerin üstünde aylık 230000 artış gösterdi. Fakat yine Ekim ayında tarım dışı istihdamdaki artış 214000 oldu, beklentiler 235000’lik bir artış olacağı yönünde idi. Beklentilerden düşük gelmesine karşılık, yine de önemli bir artış. Fakat en önemlisi, işsizlik oranı. ABD’de işsizlik oranı Ekim ayında %5,8 seviyesinde gerçekleşti, beklentiler %5,9 idi. Bu veri, ABD’de istihdam piyasasındaki toparlanmanın devam ettiğini gösteriyor. Bu veriler ABD ekonomisi için iyi fakat gelişmekte olan ülkeler için kötü. Çünkü, ABD’nin ekonomik olarak toparlanması demek, FED’ in, faiz artırım sürecini hızlandırması demek. Bu ise küresel piyasalarda dolaşan Amerikan Doları’nın anavatanına, yani ABD’ye geri dönmesi demek. Gerisini biliyorsunuz.

Avrupa’da ise durgunluk devam ediyor. Avrupa Komisyonu, Euro bölgesi için büyüme  tahminlerini ciddi  ölçüde düşürdü. Komisyon, 2014 ve 2015 yılları için büyüme oranını sırasıyla %0,8 ve %1,1 olarak açıkladı. Mayıs ayında yaptıkları tahmin ise çok daha iyimserdi. Mayıs ayında, 2014 ve 2015 için Euro bölgesi yıllık büyüme tahminleri sırasıyla %1,2 ve %1,7 idi. Daha da önemlisi, enflasyon tahminleri. Avrupa Komisyonu, 2014 ve 2015 yılları için enflasyon oranını sırasıyla %1,1 ve %1,4 olarak tahmin etti. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) enflasyon hedefi ise %2. Bu tablo bize ECB’ nin ciddi miktarlarda parasal genişleme yapabileceğini gösteriyor. Fakat ECB bu konuda rahat değil. Özellikle Alman Merkez Bankası’nın (Bundesbank) parasal genişleme sürecine karşı direnç gösterme olasılığı var. Çünkü, Avrupa’nın ciddi bir deflasyon tehdidi ile karşı karşıya olmasına rağmen Almanlar 1920’lerde Almanya’da yaşanan hiper enflasyon nedeni ile enflasyondan tehlikesinden çekiniyorlar.  Yani, ECB’nin işi kolay değil. Bu arada, İngiltere Merkez Bankası (Bank of England; BOE) yaptığı son toplantıda faiz oranlarını artırmayarak  %0,5 düzeyinde sabit bıraktı. Bunun en önemli nedeni, Avrupa’yı saran durgunluğun İngiltere ekonomisini de etkisi altına alma tehdidi. Fakat şu an İngiltere’de enflasyon %1,2 civarında. Yani, faizin %0,5 seviyelerinde kalması pek de sürdürülebilir değil.

Bloomberg HT’nin haberine göre ise Fransa Merkez Bankası , ”Merkez Bankacılığı’nın Yol Haritası” başlıklı bir sempozyum düzenledi. Sempozyuma katılan merkez bankacılarının ve yatırımcıların ortak yargısı ise şu: Parasal genişlemelerin maliyetleri giderek yükseliyor. Katılımcılar, parasal genişlemelerin finansal piyasalarda balon oluşumuna neden olabileceğini belirtti. Ayrıca, bir başka gerçeğe de dikkat çektiler: Parasal genişlemeler, finansal piyasaları likiditeye bağımlı hale getirdi ve bunun sonucunda volatiliteyi ve finansal kırılganlığı artırdı. Bu gerçeklerin giderek görünür hale gelmesi ve bu tür uluslararası toplantılarda daha sık konuşulması, bundan sonraki parasal genişleme süreçlerinde (eğer olursa) çok daha ölçülü ve temkinli davranılmasına neden olacaktır.

Bu haftanın ekonomi gündemi her zamanki gibi oldukça yoğun ve ilginçti. Önümüzdeki haftalarda bizleri hangi gelişmeler bekliyor, hep beraber göreceğiz. Herkese iyi bir hafta sonu dilerim.

Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi/danışmanlığı değildir.

NOT: Mail adreslerim utugberk@hotmail.com  utugberk@gmail.com

 

Okudunuz mu?

KÜRESEL KONJONKTÜR VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

Tuğberk Çiloğlu Küresel ekonomide 2020 yılı başından beri etkili olan pandemi süreci, kendi içinde yaşadığı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Translate »